19 Şubat 2016 Cuma

Gereksiz Duygu Karmaşası Yaşayan Kadının Hazin Sonu

...

Duygularına engel olamayan biri vardı bir zamanlar öyle ısrarcı, öyle lüzumsuz öyle doyumsuzdu ki hiçbir zaman kimse unutamadı onu. Sevdiklerinden veya saygı duyduklarından değildi görüşmek istemeleri ama görüşmeden de duramayan tiplerdi bunlar.

Zamanla herkes soyutladı kendini, öyle bir yalnız kaldı ki afalladı, şaşırdı. Yalanlarla düzene soktuğu hayatının farkına daha sonra varacaktı.

Herkesin kendisini sevdiğini düşündü, herkesin onsuz yapamayacağını, buna rağmen herkesin arkasından konuşup yüzüne güldü. Ve bunları yapmaya devam etti.  Kimse anlamaz diye düşündü en yakınlarına iftira atıp en uzaktakilere sarktı. Bunları yaparken hiç utanmadı alışmıştı. Öyle büyümüş öyle yetişmişti…

Yalanlarla kurulu hayatı takırdamaya başladı. Temeli yalanlarla olan bir hayattan hayır beklemekte aptallıktı zaten farkına varmış, hüzünlenmiş ağlamaklı ve içine karamsar düşünceler çökmüştü. Her şey için çok geç olduğunu, nasıl bu kadar gereksiz bir hayat yaşadığını 3 - 4 kış sonra anladı.
Çevresine baktığında yalandan dolandan hoşlanan arkadaşları kalmıştı. Mutsuzluktan mutsuzluğa sürüklendi. Mutsuzluğun en dibine yuvarlandı Sisifos gibi cezalandığını düşündü en sevdiği kitaptı bu ayrıca.



Hayat onu böyle cezalandırmıştı ve cezalandıracaktı. Onun için üzüldüğümü belirtmek isterim…

                                                                                                             Sinem Kandemir…

8 Ağustos 2015 Cumartesi

AHMET ALTAN ''TEHLİKELİ MASALLAR''

                                                                                                                                       30.05.2015

Ahmet Altan ‘’Tehlikeli Masallar’’ kitabını daha önce okumadığım için üzgünlüğümü belirtmek isterim. Her zamanki Ahmet Altan işte yine yapmış yapacağını.
Her Ahmet Altan kitabından sonra hayranlığımı ve düşüncelerimi çevremdekilere anlatmaktan alıkoyamam kendimi, ve yine böyle oldu.
Son romanım diye belirttiği ve iliklerinizde hissedeceğiniz yalnızlığı ve yalnızlığını, deneyimlerini, aşkla karışan karışık duygularını, cinayetleri, engel olamadığı özgür düşüncelerini mükemmel bir edayla yazmış.

‘’Yanımda kimse olmadığından değil yalnızlığım, yalnız olduğumu söyleyebileceğim kimse olmadığı için yalnızım ben.’’demiş mesela
Nasıl da güzel demiş…

Yaşamını öyle güzel yazmış ki gözlemlerini öyle güzel betimleyip anlatmış ki tekrar tekrar aşık oldum. Tıpkı kitap da adı geçen Berrin gibi…
Berrin de kitabını okumuştu, ve aşık olmuştu yaşça büyüktü, yazar olduğunu biliyordu. Bir önceki Zübeyde ye kendisini benzetmişti. Yazara hep o kızı sordu yazar bunun hayal ürünü olduğunu anlatamadı kitabın bazı yerlerin de diğer kitabı anlatırken şaşkınlığı apaçık ortada.
Ben bunu tranvay da her sabah 7:00 de okuyup Akşam eve dönerken de her akşam 6:00 da 1 saat okuyarak 2 gün de bitirdim, ve inanın bazen yüzüm de kocaman bir gülümseme belirdi. Bazen de şaşkınlık, bazen de birer hüzün takip etti. Ardı arkası kesilmeyen karışık duygular zinciri…
Kitap bitince yüzüm düştü, dudaklarımı büzdüm içime kocaman bir fil oturdu. Tıpkı kitap da berrinin bir fil gibi yemek yediğini söylediği gibi o fil benim kalbime oturdu. Kitap bitmeseydi ama ya dedim.
Sevdayı çok sevmişti, sevda aynı duyguları hissetmiyordu ama vazgeçemiyordu da sevgilisi olduğu halde bırakamıyordu. Yazardan vazgeçmedi yeni ben öyle sandım fakat öyle değildi sevda sadece yazara acı veriyordu. Berrine inanmıştım yazar gibi bende sevdim ama o da bıraktı,  bunu hak etmemişti yazar ama gitme Seni seviyorum da diyememişti. Yazar karışıklıklar için de kalırken onlarda karışık duygularla terk etmişlerdi…

…’’bostan dolabının yanında ki; suları bana kahverengi gözüken o küçük ve eskimiş havuzdaki solgun ve kederli nilüferlere gidip bakardım çocukken, babam onların kökleri olmadığını anlatmıştı bana, neden bu çiçekleri hep bir şeylere benzetmek için kullandıklarını ancak büyüyünce anladım. Yalnızca bu çiçekler hep bir yerlere gidecekmiş gibi azade ve özgür oluyorlar, ama küçük bir havuzun içinde bir yere gitmeden yaşıyorlardı. Hayatta böyle bir şeydi benim için; hep bir yerlere gidecekmiş gibi duran, yalnız ve bir yere gitmeyen bir çiçek bütün bir hayatın özeti buydu.’’…
Kitap da bir bölümdü sadece ufak bir kısım okumanızı tavsiye ederim.
 ‘’Tanrının büyüklüğü nedenleri gizlemekte, kralların büyüklüğü onları bulmakta yatar.’’

                                                                                                              Hazreti Süleyman
Dibin notu; Bu kitabı nasıl yazı bilemiyorum. Tabii yazarları anlamak çok farklı fakat bir yazarla tanışıp sohbet etmek en çok isteklerim arasında. Ben yazarların dünyasına aşık biriyim bunu bir kere daha anladım.
Ahmet Altan   ‘’Tehlikeli Masallar’’   Can Yayınları…
Sürç-i lisan ettiysem affola, Kitabı Aşk’la okumanız dileğimle hoş kalın.



                                                                                                                    Sinem Kandemir

İstanbula Gelişim ve Değişen Hayatıma Giriş; 1

                                                                                                                        24.05.2015

Uzun süredir yazamadığım için üzgünüm ama anlatacağım her şeyi ve bana hak vereceksiniz. 
Hayatım da ilk defa bu kadar sürprizler, yoğunluk ve karışık duygular yaşadığımı hatırlıyorum. Tabii her şey hemen hemen istediğim gibi.

 İlk olarak mülakatı geçtiğimi ve işe başladığımı söylemek isterim mülakata gittiğimi de 1 ay önceden de postum da yazmıştım iyi dilekleriniz ve maillerinizi eksik etmediğiniz için de çok teşekkür ederim.
İşe başlamam ve değişik tarz da insanlarla tanışmam bir oldu daha önce Marmaris de sonra İstanbul da. İyisiyle kötüsüyle birçok insanla tanışıyor hatta tanışmaya devam ediyorum, Önemli olan hepsinden ayrı ayrı bir şeyler öğrenmem. En çok da bunu seviyorum, hayatıma giren her insan hayatımda olan herkes bana bir şekilde fayda sağlayacağını biliyorum. ‘’Sen iyiysen herkes iyidir’’ mantığı bu yüzyılda çok da rastlanılan bir durum olmaktan çıkmış durumda…

İş yeri bir yana İstanbul hayatına alışmak da bir marifet sabah 9:00 da işe gitmen gerekiyorsa saat 6:00’da uyanman gerekiyor. Makyaj, saç derken anca 7:30 da hazırım. Metrosu Tranvayı aktarması derken bir bakmışsın gün başlamış. Kahvaltı yapmaya vakit bile yok. Ne kahvaltısı ya su kahve içmeye bile.

Sürç-i lisan ettiysem affola; bunu yazdığım da 24.05.2015 tarihliydi fakat yoğunluktan ve alışma evremden dolayı postlarımı hazırlayıp bir türlü yayınlayamadım. Şimdi bu yazıma bakıyorum ve şu anda değişen uyanma saatlerime yaptığım kahvaltılarımı düşünüyorum da yüzümde ufak bir gülümseme belirmiyor değil neyse vesselam diğer yazılarda görüşmek üzere Hoş kalın…




                                                                                                             Sinem Kandemir.

7 Mayıs 2015 Perşembe

Tuhaf Gezegenden Bir Hiçbir Şey Haberi

Ne istiyorsun ki dedi adam sohbetin ilerleyen bir kısmında, hiçbir şey diye bağırmaya başladı kız. Aslında istediğini biliyordum geçen gün benimle konuşurken bir sürü şey söylemişti. Hatta olmayacak ama diye de eklemişti bence şimdi tam sırasıydı söylemenin ama o söylemedi bana göre doğru olan bir başkasına göre yanlış olabilirmiş anladım.

Hiçbir şey ha dedi adam. Evet hiçbir şey diye diretti kız.

Şaşırmıştım bir kere daha sormasına, kız yine soğuk kanlılıkla hiçbir şey istemediğini vurguladı. Adam ceketini aldı eline, ben sana yetemiyorsam ben den bu kadar dedi çekti gitti.
İkisinin de karışık duygularının olduğunu düşündüm acaba artık sevmiyorlar mıydı birbirlerini genele vurursam hep böylemi olur ki diye iç geçirdim. Çok da karışmak istemedim ama geçen gün karışmıştım. Dinlemiştim dinlemek bile ortak olmaktı aslında neyse ki bunlardan haberimin olduğunu bilmiyorlar, bir gün önce konuştuğumu sanmıştım şöyle hesaplayınca 4 sene önceymiş meğer 4 sene de neler değişmiş 4 sene sonra kız adamdan hiçbir şey hiçbir şey istemiyorum diyebilme noktasına gelmiş.


               Sinem Kandemir

6 Mayıs 2015 Çarşamba

Yüreğimin Kuşlarına Selam Olsun

Yüreğimde bir dolu dizginlenmeyen kuşlar vardı. Mutluydum da aslında onlarla hiçbir zaman şikayet etmedim onlardan yüreğimin dolu dizgin olmasına alışmıştım. Aşık olmak gibiydi bu yüreğimi ılık bir his kaplıyordu ama aşık olmak istemiyor ve olmayacaktım da. Kendime böyle sınırlar ve engeller koyarak geçirdim. Mutluydum çok da kimseyi tanımadım öyle çok da kimselere bulaşmadım…

Sohbetlerimi hep kısa keserdim çok bir hayatıma dahil etmezdim bende kimsenin hayatına dahil olmak istemezdim. İlkbaharın aşk kokan günlerinden birindeydi takvim.  Ses tonuyla yüreğimdeki kuşları havalandıran cinsten, neler oluyor böyle demekle kaldı beynim. Takvimin o ılık esintisini sevemedim maalesef…


Yıllarca alışmıştım sessizliğe,  şimdi ne gerek vardı böyle şeylere daha yeni tanışmıştık ama alışmıştım, daha yeni tanışmıştık ama gidecektim. Daha yeni tanışmıştık fakat gülümsemelerimiz çok sıcak kaçtı ve kısa sürdü… Düşünüyorum da Ondan öncede aynı sokaklardan on bin kere geçmiştik, on bin kere aynı banka oturmuştuk aynı havayı solumuştuk... Son Kez diyorum ki;  Yüreğimin Kuşlarına Selam olsun benden bu kadar… 

 Sinem Kandemir.

5 Mayıs 2015 Salı

Mimlemişler Yaa Laaa Beniiiiii :)))

Valla ilk olarak beni mimleyen ve bu işe karışmamı sağlayan blogger dostuma aslihanindunyasi teşekkür ederim.  Başladığımdan bu yana buda nedir yahu dediğim bir olaydı… hayır birde bana hiç denk gelmez diye öyle geçerdim. Bir daha böyle şeylerde amannn bana denk gelmez anacım diye geçiştirmeyeceğim lafın kısası haydiii başlayalım :D

-En son okuduğun kitap?
  
Kafka - Dava  (Karikatür Şeklinde yapmışlar çok güzel sizlerde alın okuyun.)

-Siyah mı beyaz mı?

ikisinin Karışımı Gri olsun. Ne siyah diyebilirim ne Beyaz çünkü.


-Tiyatro mu sinema mı?

Tiyatroooooooooooooooooo :)


Mesaj mı aramak mı?

Kişisine Göre aslında  ama en çok mesaj atmaktan hoşlanırım. Konuşmayı da severim aslında ama Mesaj atmak kısa ve öz oluyor benim için.


-Hep olmasını istediğin hayalin?

Hayal kurmayı çok severim bir balık burcu olarak fakat gerçekleşmesi mümkün hayalleri severim.Olmasını istediğim Tek Şey Başarılı olmak Çook BAşarılı 


-Gelecekte kendin için ne düşlersin?

Başarılı, sağlam  bir gelecek.


-Burası olmasa hangi ülkede yaşamak isterdin? Neden?

Canım yaaa Şimdi Ülke demişsin de burası olmasaydı, çok fazla öyle aman aman dediğim bir ülke yok. Ama Uzayda yaşamak isterdim ohh mis kimseler yok kendi çapımda gezegen gezegen dolaşırdım. Küçük Prens misali :))



-Bloguma on üzerinden kaç verirsin? Devamlılığı için tavsiyen ne olur?

Bloguna ben bayılıyorum, aynı bildiğin yoldan gitmen dileğimle illa on üzerinden değerlendir beni diyorsan on Üzerinden  on veriyorummm. :)))


Şimdi bu kadarla bitmiyormuş bu, birkaç bloggera da baktım da illa bende mimleyim  banane banane dedim veeeeeeeee; 
afugyjkjönm  alın uğraşın şimdi :)))








3 Mayıs 2015 Pazar

Nurlar İçinde Uyuman Dileğimle Babaannem

Öyle çok güzel bir gün değildi sıcaktı ama esintiliydi, ılık bir esinti vardı yüreğinin yangınını kimse hatta o ılık esinti bile söndüremedi. Ilık bir esintinin bu kadar yoğun duyguları halledeceğini ummuyordum zaten dedi. Kimseler anlamadı, içindeki fırtınaları içinde kopan acıları en önemlisi kansere yenik düşeceğini hiç tahmin etmezdi hatta çevresindekiler de etmezdi. Etmedik de…
Herkese karşı iyilik yapıp herkese sofrasını açardı.  Neden bu hastalık da beni buldu diye hiç şikayette etmedi. Hep bir iyileşme umuduyla günlerini saydı. İlaçlar gelecek ve ben iyi olacağım. Bizde öyle umut etmiştik oysaki…

En son saçlarını okşayıp ben yarında geleceğim babaannem tamam mı dediğimi ve kafasını onaylarcasına tamam kızım dediğini hatırlıyorum. Ertesi gün gidemedim kaç hafta art arda gitmeme rağmen son gün gitmedim. Düşünüyorum da neden gitmediğimi hatırlayamıyorum, sadece bir gün önce yazdığım postta bakıyorum kafam karışıkmış saçmalamışım bir şeyler bugün için planımdı gitmek geç kalabileceğimi ummamıştım.

Evin içinde bir kasvet, yorgun bir hava üzüntülü yüzler doluydu hiç böyle olmamıştı bu ev. 22 senedir görmemiştim böyle hüzünlü ve ağlamaklı en son hatırladığım o evde 6 çocuğun büyüdüğü, vazolar mı kırılmadı, masalar mı kırılmadı yatakların üstünde zıplamaktan yaylarımı çıkmadı. kahkahalar eşliğinde herkes birbirine takılmalar şunu da yiyin bununda bunu da yılbaşında kocaman bir sofra evin içine sığmaz mutfaklara kadar taşardık. O evin içinde kalabalıktık bir zamanlar sesli gülüşmeler vardı, bugünde kalabalığız sessiz dualarla...

Hayatın kısa zamanın da su gibi aktığının bir kere daha farkına varmakla kaldım 24 sene önce tanışmıştım. 24 sene içinde de kaybettim. Manevi Babaannem benim ışıklar içinde uyu…
                                                          

 Sinem Kandemir…


Blogger tarafından desteklenmektedir.
 

Sirius... Copyright © 2011 -- Template created by O Pregador -- Powered by Blogger