31 Ocak 2015 Cumartesi

Tutarsız yazılar 1

 Kırtasiye eşyalarına karşı bir ilgimin olduğu gerçek okulu bitirmeme rağmen halla  kırtasiyeye girer bir iki kalem,silgi almışlığım var. Sonradan araştırınca bu durumun bana özel olmadığını keşfettim evet çoğu arkadaşımda bu olay varmış.


Akşam yine  odamda  kitaplarımı kalemlerimi  toparlarken  bu kırtasiye olayı aklıma geldi,ve düşününce 90'larda öğrenci olanlarda bunun daha fazla görüldüğünü fark ettim hatta bir ara herkese sorar oldum ve evet  hep olumlu sonuçlarla karşılaştım,bana özel bir durum olmadığını anladım….
Mutluyum !
Çünkü   bu kadar masum hislerimiz var.! Bizden kötülük beklenmez en azından benden beklemeyin. İlkokul zamanlarımı düşünüyorum da uzun siyah saçlarım ,mavi önlüğüm dizimin üstüne kadar, beyaz bir yakalık  her gün ayrı bir yakalık olmasına  dikkat ederdim çoraplarım  hep şu dantelli olanlardan olurdu,güzel bir öğrencilik geçirdiğimi düşünüyorum.Bunların yanı sıra en çok sevdiğim yine renkli kalemlerim,silgilerim ve’’ tıka basa’’ dolan kalemliğim olurdu.Paylaşımcı bir çocuk olduğumdandır her eve döndüğümde tıka basa dolu olan kalemliğim ‘’tıkabasalığını’’ bırakmış olurdu,arkadaşlarımın beğendikleri kalemleri verirdim onlara  o zamanları ‘’paylaşımcılık’’ vardı.Hiçbir zaman fesatlık düşünmezdik.Defterlerimize,kitaplarımıza yapıştırdığımız etiketler  hep ikiye ayrılırdı en güzelleri en çok sevdiğimiz ders kitabının üstüne ve defterine,çirkin olanları da hep sevmediğimiz kitap ve defterlere yapıştırırdık. Mutlu çocuklardık vesselam biz  teneffüsler de hep  bahçeye inerdik,bahçeye inmeyen bir arkadaşımız varsa hemen yanına  gider ne olduğunu sorar ona yardım etmeye çalışırdık.Beslenmelerimizi de paylaşırdık aldığımız bir simidi 4e bile böldüğümü hatırlıyorum,istemese dahi  zorla ‘’ağzına değdi artık’’ bunu ben yemem ! der hemen eline tutuştururduk. Kimsenin canı çekmesin ‘’alamayanda’’ vardır diye  ‘’muz,çilek,erik ‘’koymazdı annem beslenme çantama  bizim dönemimiz bu kadar duyarlı bir dönemdi işte … Hatta  sınıf içi mektuplaşmalarımız  olurdu  halla saklarım hepsini özenle ara sıra  bakarım gülerim çoğunu da gösteririm yazan arkadaşlarıma bunlar güzel olaylar saklamak değer vermek gerekir hepsi bir ‘’anı’’ olarak kalıyor zamanla…

Kırtasiye konusundan girip nasıl buraya bağladım inanın bilmiyorum,beynim farklı  düşünüp parmaklarım çok daha farklı şeyler yazıyor,o yüzden hiç silmeden devam edeceğim bu yazımda böyle olsun sizlerde bu yazımı  böyle tutarsız  kabul edin.Yıllar hepimizden  çok şeyler almış belli ki  hepimiz unutmuşa benziyoruz bazı şeyleri  ben tekrardan küçük naçizane  bir şekilde anlatmak belirtmek istedim gerisini sizlere bırakıyorum.
Sadece biraz daha duyarlılık…
Sürç-i lisan ettiysem affolla ‘’Tutarsız yazılarda görüşmemek’’ üzere  ve ‘’duyarlı’’  bir gelecek umuduyla hoş kalın …

                                                                                  SİNEM KANDEMİR

30 Ocak 2015 Cuma

Deniz Aşktır Doğa Hayat

 Sıcak bir Marmaris gününde insanın tek düşündüğü Deniz,Kum,Güneş  aynı zamanda birçok güzelliğinden yararlanmak benim gibi Taş,deniz yıldızı,deniz kabuğu koleksiyonlarına   düşkün olanlar için  ideal bir yerdir.Artık sahiller de istisna olarak  bulduğumuz deniz kabuğu ve deniz yıldızları insanların istila etmediği koylarda mevcut…

  Bazen bunları bulmak için denizin dibine en dibine dalmak gerekir,bir tane bulunca  daha çok hırs kaplar içini onu da onu da onu da eee onu da alayım derken  ellerin dolmuştur,Nefesini tutma da çok sorunun yoksa  bir süre daha gezinirsin  denizin dibinde size  eşlik eden balıklar,şanslıysanız deniz yıldızları vardır.Aynı zaman da  poseidona* bir selam  verirsin,seni kabul ettiği sana bu kadar dingin bir deniz bıraktığı için. Çılgınlar gibi denizin dibinde  balıklarla yarışırsın, onlara ait olan  kabukları,taşları hatta bazen kumları bile taşımaya uğraşırsın her seferinde  taşıyamaz hepsini geri bırakırsın bırakmak demişken istemsiz olarak gerçekleşir bu dökülür ellerinden ,parmakların arasından sıyrılır.Kulaklarında uğultular  oluşur,Belkide bu Amphitrite**nin sesidir.Nefesin daralır herkes nereye aitse oraya dönmelidir,anlamı taşır.Kolaylıkla dalınan bu su  bu sefer daha  bir zor gelir sana yukarı çıkmaya çalıştıkça uğraşmaların sarf ettiğin güç daha da artar,dalmadan önce suyun rengini mavi olarak nitelendirir siniz ama çıkmaya çalışırken suyun üstüne  yansıyan Güneş ışınıyla bu açık mavi hatta turkuazımsı bir renge bürünür,yüzeye ulaştıkça gözlerin,burnun yanmaya başlar sonunda oh be ! demeden geçemezsin,ellerine baktığında ise bomboştur…
‘’Herkes’’  hatta ‘’her şey’’ ait olduğu yerde olmalıdır.Bu bir deniz kabuğu da olsa taş’da olsa hatta  insan da olsa ait olduğu yerde olmalıdır.
  Sürç-i lisan ettiysem affola   son olarak ; Doğanın kurallarına karışmamak üzere Hoş Kalın …
                                                                                                SİNEM KANDEMİR 
Poseıdon* :  Deniz Tanrısı (Yunan Mitolojisi)

Amphitrite **: Deniz Dibi Tanrıçası (Yunan Mitolojisi)
       

29 Ocak 2015 Perşembe

Yeşil Gözlü İnsanlar


Yeşil rengi severim,vesselam,insanın zihninde bıraktığı tuhaf bir etki vardır. Bazen de baharın gelişini anlatır.Güzel,mutlu  bir gelecek,umut verici ve ızdırapsız güven kokan bir renktir.Keza Mavi,Siyah,kahverengi,Pembe den daha çok severim,nerede nasıl olduğu fark etmez severim…
 Bazen bir çift göz bile sevmeme nedendir.Bakışları donuk olmasın yeşili dondurmasın yeter. Ağlamaklı olduğunda  tertemiz parlayan gözleri de severim
,yıllar geçse de  unutulmayan bir renk statüsündedir,benim için;
  • Nasıl biriydi?
  •  Yeşil Gözlüydü hani. 

Hele de çimen rengi gözlere sahipse ‘’aman aman’’ Vesselam renklerin içinden en çok yeşili severim öyle bir özel nedeni  yoktur aslında,varsa da ben  farkında değilim yada olmak istemiyorum. ‘’Gülten Akının da dediği gibi; ah kimselerin vakti yok,durup ince şeyleri anlamaya.’’
Sürç-i lisan ettiysem affola daha fazla ince şeyleri düşünmek üzere hoş kalın …

                                                                                                                        


26 Ocak 2015 Pazartesi

Nesli Tükenmekte Olan Sevimli Hayvanlar

PANDALAR(Küçük ayıgiller den )
  • Etçil memeli hayvan.
  • Bambu yiyebilmek için Çin den başka bir yere de gitmezler ve bu yüzden nesilleri tehlikedeymiş.
  • Pandaların uyumak için belli özel bir yeri yokmuş,nerede uykuları gelirse orada uyurlarmış.
  • Pandalar yalnızlığı severlermiş.
  • Diğer adı bambu ayısıymış günün büyük bir bölümünü bambu yiyerek geçirirmiş
  • Yemek yemediği zamanlar da pandalar sürekli uyurlarmış.
Bugün yazmak istediğim konu aslında konuya giriş den de anlaşılacağı üzere ''pandalar'' ve benim çok sevdiğim hayvanlar arasındalar.Bir haber başlığında bir pandanın doğum yapması beklendiği ve sonradan hamile taklidi yaptığı yazılmıştı ne çok gülmüştüm o yazıyı okuduğumda içimden aferin demeden de geçemedim.Sonra araştırınca gerçekten de hak verdim anne pandalara.Yazının devamında nesli tükenmekte olan pandalar ve eğer hamileyse anne pandalara daha özenli bakıldığı yazıyordu,özel yemekler,özel muamele,klimalı odalar,24 saat özel olarak ilgilenen bakıcı ve birçok imkan ...

Birçok imkandan ziyade birçok bambu belki de biraz fazla meyve ve çikolatayı da eklemeden geçemeyeceğim,ve sonrada bakıcıları açıklama yapmışlardı,Hamile belirtisi olan pandalara özel ilgiden dolayı anne pandalar taklit yapıyor diye,bundan doğal ne olabilir ki.
O zaman ne diyoruz biraz fazla bambu ve bir tutam da ilgi ...

İnsanlarda böyledir,en basit örneği hasta olduğumuzda hep bir ilgi isteriz,bizimle ilgilenilsin bizimle konuşulsun ve uyumak daha çok uyumak en azından ben böyleyim o yüzdendir ki panda ve koala hayvanlarına karşı bir sevgim var. Koala demişken.
KOALA
  • Otçul ve ağaçta yaşayan keseli bir hayvan türü.
  • Uyuşuk,tembel ve asosyaldir.
  • Sevimli,oyuncağa benzer bir hali var.
  • Uyumayı da çok seviyor öyle ki günün 16 – 18 saatini uyumakla geçiriyormuş.
  • Son olarak ''yaşamaktan bezmiş'' bir halide apaçık ortada.
Şimdi birazda koalaları savunma gereksinimi hissettim,bunlarda haklı nedeni ise koalaların yedikleri zehirli okaliptüs yaprakları zaten çok az bir besin değeri olan bu yapraklar koalaların tek beslenme kaynakları,su ihtiyaçlarını da bunlardan karşıladıkları için ve besin değeri de düşük olduğu için malumunuz başlarını kaldıramıyorlar ve sürekli uyuyorlar,öyle ki Avustralya da  çıkan bir yangında uyuşuklukları ve tembellikleri nedeniyle kaçamayıp yandıklarını okumuştum.


Koalalar asosyal hayvanlar olduğunu söylemiştim,hatta günde sadece 15 dakika sosyal davranış da bulunuyorlarmış.Uyuşuklukları nedeniyle mi nesilleri tükeniyor yoksa insanların acımasızca davranışlarından mı konusunu sizlere bırakıyorum...
Bu sevimli iki hayvanında nesilleri tükenmek üzere,ilerleyen yıllarda sadece yazılardan okuyacağımız ve resimlerini gösterebileceğimiz bir durumla karşılaşmayız umarım...
Pandalar Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından kontrol altında yalnız bunun için bile bir nebze sevinebiliriz...

Sürç-i lisan ettiysem affola duyacağımız güzel haberlere sevinebilme dileğimle hoş kalın ...
                                                                                                        SİNEM KANDEMİR

25 Ocak 2015 Pazar

Orantısız Okuduğum Gerçeği

Kitaplarda çeyiz den sayılsın diye okumuştum bir yazıda hak da verdim açıkcası ne güzel olurdu dostoyevski eserlerini kurdele yapıp getirdiklerini yanında da nietzsche'nin eserlerini ve şu anda aklıma gelmeyen birçok dünya klasiği güzel olmaz mıydı.? Düşüncesi bile yüzümde ufak bir gülümsemeye sebep olduysa bu gerçekten muhteşem bir fikir.
Kitapların benim üstümde çok büyük bir etkisi var,kokularına bile hayranım hatta sahaflardan 2 kitap almak için girdiğimde cebimdeki bütün paraya kitap alıp eve yürüyerek gittiğimi de hatırlıyorum,eğer dışarıya çıktıysam ve yolumun üstünde bir sahaf varsa uğramadan geçmiyorum, kitaplara bir selam verip çıkıyorum.Kapının önünde olan kitapları bir iki kokluyorum gönülleri kalmasın diye,illa bir şeyi seveceksem kitapları seviyorum,kahveyi seviyorum,fanustaki japon balıklarını bile seviyorum,hatta ve hatta İkinci el kitapları da  çok seviyorum.Yaşanmışlıkları var...
  • Odan da ne kadar çok kitap var hepsini okudun mu ?
  • Kitaplar sadece okumak için değildir ki yaşamak içinde alınabilir.
  • Hımmmm...
En sevdiğim diyalog örneği.

Çevreme kitap okumayı aşıladığımın farkındayım ve bundan çok mutlu oluyorum.Kitap istediklerinde ise yüreğimde fırtınalar kopuyor çok kitaplarımı vermek den hoşlanmıyorum hatta kitap konusun da çok bencil olduğumu da ben kendim belirtiyorum sanırım bu yazıyı okuyan herkes de biliyor olacak,tabii ki  hep böyle geçmiyor;eğer okumayı seviyorsa karşımdaki ve minik bir kütüphaneye bile sahipse o zaman çok sorun olmuyor gönül rahatlığıyla kitaplarımı paylaşıyorum.Daha ilkokuldayken sınıftaki ''kitap dolabı'' dediğimiz fakat küçük bir kitaplık olan  Kitap dolabından  aldığım kitapları kaplayıp sayfalardaki kenar buruşukluklarını düzeltip yırtık varsa yapıştırıp geriye koyduğum zamandan geliyor bu sevgi öyle kolay kolay da tükenmez.En çok dünya klasiklerini seviyorum,felsefi kitapların yeri çok ayrı kitap konusunda çok fazla ayrım yapmıyorum ama Aşk romanlarından çok hoşlanmıyorum ve yazının sonlarına gelirken orantısız okuduğumu da belirtmek isterim.Yazar konusunda da yeni yazarlardan çok bir takip ettiğim  yok,düşünme fırsatı vermiyorlar insana bu yüzden hemen bitiyorlar diğer saydıklarım öyle mi rüyalarına bile giriyor.
En çok sevdiğim olay da özel günler olarak adlandırılan Doğum günleri,noeller vb. gibi günler de hediyelerimin hep kitaplar olması.

Sürç-i lisan ettiysem affola güzel,renkli bol kitaplı günler hoş kalın...

21 Ocak 2015 Çarşamba

Herkes Mutlu Geceler İyi

Ayy!! biz çok mutluyuz,ay o kadar mutluyuz ki dünyalara sığamıyoruz,biz şöyle mutluyuz biz böyle iyiyiz sanırsın doğduğundan beri mutlu hiç kötü bir olay yaşamamış,hiç mutsuz olmamış.Kendi kendimize düşünürüz ya bir tek biz mi böyleyiz bu kadar olumsuzluğu bu kadar mutsuzluğu sadece biz mi yaşıyoruz.Bütün olumsuzluklar ''bize özel''yapılmış gibi bir his uyandırırlar insanda.
  • Nasılsın ?
  • Mutsuz.
  • Hahaha !!! mutsuz mu neden ki ? mutlu ol ya.
  • Yok bu benim yaşam stilim
  • Hım anlıyorum canım.
Hiçbir şeyden anladığı yok ama anlıyorum demek zorunda hissediyor.Böyle durumlarda çok Kasmayın güzel insanlar kasmayın ve sizin hissettiğiniz mutluluğun formüllerini teker teker anlatmayın çok komik oluyorsunuz onun yerine bende geçen hafta bu durumdaydım demeniz daha samimi daha içten en azından ben böyle düşünüyorum.
Başımdan geçen bir olayı yazmak istedim bu gün. Gün boyu nelerle karşılaştı bilinmez ne gibi saçmalıklar gördü ne tür mutluluk konulu hikayeler dinledi orası da muamma ama gecenin bir saatin de Durum güncellemeleri,paylaştığı bunalım resimler derken. Ferhat'ın sinem sence mutluluk nedir? Anlatır mısın bana demesiyle başladı.
Ferhat : Mutluluk sence nedir ?
Sinem : Mutluluk gereksiz bir avuntudur.İnsanın içinde belli belirsiz zamanlarda görülen bir karmaşık duygudur.Fazla takılmamak gerekir eğer takılırsan bütün hayatın bok çukuruna girer.
Ferhat : Var mı eklemek istediğin bir şey ?
Sinem : Yeterli değil mi ?
Ferhat : Yok yeterli tamam sağ ol .
Konuşmamız böylelikle sonlanmıştı..

sürç-i lisan ettiysem affola geceleriniz iyi olsun.


20 Ocak 2015 Salı

Hayvan Sevgisi Bambaşka Birşeydir

 ''Hayvan sevgisi bambaşka bir şeydir.'' der hep babam.
Bu konu da ona çok katılmazdım,ben hayvanları uzaktan seven bir insanım hatta öyle ki aralarında ayrım bile yaptığım doğrudur.Bunun yanlış olduğunu defalarca söyleseler de bundan vazgeçmedim.Hayvanlardan çok korkuyorum daha 8 yaşındayken bir köpeğin saldırması ve okul çantamı parçalamasıyla oluştu bu korku bende ve uzun bir sürede devam etti,o kadar korkarım ki avuç içlerim terler bir köpek yanıma yaklaşınca,yolda yürürken pati seslerini duymam kalbimin çılgınlar gibi atmasına sebebiyet verir ve korkudan bacaklarım titrer,bir sokak da köpek varsa asla o yola giremem,hatta bazen randevulara geç gitmem de bu sebebiyettendir.Köpeklere yol veririm onlar önden hatta çok çok önden gitsinler ben arkada huzurluca gideyim diye düşünürüm. Bir yerde köpek görünce içimden bir tanıdık geçse de şuradan onla geçsem diye düşündüğümde doğrudur.Bunların tam aksine ne zaman dışarı çıksam illa bir köpek yanıma yaklaşır,hatta gideceğim yola kadarda beni takip eder onu görmemezlikten gelip içimden şarkılar söylerim,ama bu imkansız olur çoğu zaman çünkü dibime kadar gelir,o anda yakında ne varsa bir restaurant,çiçekçi,sahaf,eczane,marangoz,hırdavatçı hemen kendimi içeri atarım.
  • Merhaba hoş geldiniz Nasıl yardımcı olabilirim.?
  • Yok ben şey köpek den kaçtım da gitsin çıkacağım.
Dediğimde olmuştur.
Taki 3 sene önce lise zamanından da tanıdığım ama köpeğiyle hiç tanışmadığım bir arkadaşımla üniversiteye başladık.Aynı şehirde olduğumuzdan ve birbirimizi tanıdığımızdan sık sık Handelere gider kalırdım vize ve finallerim aslında onunla geçmiştir.Hande evde köpeğiyle yaşıyordu. Handelere gitmem için Lokumla tanışmam gerektiğini söylemişti, bir kaç gün sonra bize bir buluşma ayarladı hande.Lokumun gezme,manita tavlama saatinde beni de çağırıp lokumu sevmem gerektiğini söyledi,bu öyle tahmin ettiğiniz gibi kolay olmadı.Lokumdan yana değil ama benden yana büyük bir sorundu ama başardım.Hande elime tasmasını verdi ve gezdirmeye başladım öyle çokta korkulacak bir şey olmadığını öğrendim,artık evde benim varlığımı da kabullendi. 3 kişi yaşamaya başladık Lokum,Hande,Ben...
Lokum benim için çok ayrı bir yere sahip çünkü yıllar sonra sevdiğim tek hayvan hatta öyle ki bir çok arkadaşımdan daha samimi daha içten ne istediği belli şekerli kurabiyelere bayılıyor zararlı olan her şey onuda cezbediyor.Marmaris de evlerine gidince hemen bana ev terliği getiriyor,yanıma gelip sevdiriyor kendini bunları yaparken ondan hiç korkmuyorum hatta onu kucaklayıp eve götürmeyi bile düşünüyorum.
Babama ve Handeye  hak verdim.''Hayvan sevgisi bambaşka bir şeymiş'' bunu anladım...
Evimize çok yakın bir dere de duran 6 tane ördeği sahiplendim,hatta ailece sahiplendik.
Sürç-i lisan ettiysem affola güzel,renkli,bol hayalli ve içinizde hayvan sevgisinin hiç azalmaması dileğimle hoş kalın.

Veeee işteeee Yakışıklı  LOoooKUuuuM!!   

19 Ocak 2015 Pazartesi

PAZARTESİ SENDROMU

 Bugün günlerden pazartesi çoğu insanın '' pazartesi sendromu ''olarak adlandırdığı günlerin başı.Pazartesi sendromu diye adlandıracağım bir gün değil çünkü yine evdeyim yine öğlene kadar uyudum ve yine işsizim.
 Haftanın her günü aynı monotonlukta,haftaya sınavlarım var kursum devam ediyor ama şu sıralar ona da ara verdik beklemedeyim.Mezun olan insanların karşılaştığı ''işsizlik psikolojisi'' beni de sardı fakat diğer arkadaşlara bakınca onlardan daha iyi bir yerde olduğumu düşünmeden edemiyorum.En büyük desteği veren ''Ailem'' bu konuda beni hep destekleyip hep olumlu düşünmem için çaba sarf ediyorlar,bazen kendi kendimi depresyona sürüklesem de  yine bir şekilde o psikolojiden hemen sıyrılıyorum,artık depresyona girmek hobi oldu bende.
  • Hobilerin neler?
  • Depresyona girmek.
Mutlu mesutken tribe sokan şarkılar kitaplar hatta diziler de yok diyemeyeceğim kadar fazla ama bunlar geçiçi mutsuzluklar yaşatıyorlar öyle aman aman depresyonluk değil. Depresyon konusunu açmışken ben bu konunun insanlar üzerinde ''Domino Etkisi'' yaptığına inanıyorum biri depresyondaysa diğeri de diğeri de ve diğeri de ...
Geçen haberlerde Depresyonun nedeninin virüs,bakteri ya da parazit gibi bulaşıcı etmenler olabileceğini söylüyorlardı buna da inanıyorum.Neyse diyeceğim o ki haftanın ilk gününü ''pazartesi sendromu'' olarak düşünüp sinir,stres olmadan depresyona girmeden Mutlu Mesut  yaşayalım.
 Sürç-i lisan ettiysem affola güzel,renkli,bol hayalli ''Sendromsuz'' günler hoş kalın...



17 Ocak 2015 Cumartesi

SOĞUK BİR PAZAR GÜNÜ


Soğuk bir pazar gününden yazıyorum.Sessiz sakin bir havada bembeyaz bulutların gökyüzüne doluştuğu bir zaman diliminden.
Her zaman ki gibi beni yalnız bırakmayan kahvem,pembe patiklerim,tekrar tekrar okuduğum Küçük Prens kitabım var.Keşke insanlar da ihtiyaç duyduğu zamanlar da Küçük prens gibi ''Bu Gezegeni beğenmedim başka gezegene gidiyorum.'' diyebilseler.Kitaptan öyle bir etkilendim ki şuanda hayal dünyasında başka gezegenlere seyahatlerim sürüyor.
Değişik düşüncelerde olduğum ve bazen kendimi farklı hissettiğimde doğru normal sıradan şeylerden hoşlanmıyor hatta hoşlananlara karşıda bir tuhaf duygu besliyorum.Hiç kimse birbirine benzemez tabi ki de bununda farkındayım fakat düşüncelerime engel olamıyorum.''İnsanlar içinde de insan yalnız hisseder kendini'' buda böyle bir şey işte kendimi yalnız hissediyorum.
Arkadaşlar arasında sohbet ederken dikkat ediyorum,hatta hiç konuşmuyor onları dinliyorum.Klasik sohbetler,insanların konuşacak konuları yok hep aynı monoton konular mağazalar,erkek arkadaşlar,çiçekler böcekler...
Farklı bir konu açılınca hepsinin yüzünde 'bu ne diyo yaa' düşüncesi,yüz ifadelerinde değişim ve hemen ellerde cep telefonları...
Soğuk bir pazar gününden benden bu kadar sürç-i lisan ettiysem affola güzel,renkli,bol hayalli günler hoş kalın.


1 Ocak 2015 Perşembe

Hakkımda

15.03.1991 İstanbul doğumluyum ve balık burcuyum özelliklerimin hepsini taşıyorum. Marmaris de yaşıyorum, bu demek oluyor ki ben Marmarisliyim, burayı çok sevdiğimi ve Marmaris'e aşık olduğumu söylemeden geçemeyeceğim. İlkokul ve orta okulumu Marmaris de tamamladım. Üniversite olayını; Balıkesir’de.

Bu blogu açmamda ki sebep ilkokuldan bu yana tuttuğum ve hala devam ettiğim günlüğüm, denemelerim. Öyle başıboş kalmalarına gönlüm razı gelmedi ama hiçbir zamanda blog açayım da yazayım yayınlayayım diye kaygılarım olmadı aile içinde okurdum işte anneme, babama, kardeşime ve öğretmenlerime, ortaokul zamanlarımda Türkçe öğretmenleriyle aram iyi olmuştur bu sebepten her yazdığımı götürür, imla kılavuzuna uymuş muyum Öğretmenim diye sorardım. ‘’Hocam’’ demezdik ‘’öğretmenim’’ hemen bakarlardı onlarda hatta ‘’Sinem yazmayı bırakma tamam mı ‘’ diye uyarırlardı. Tabi o zamanları bunu çok anlamıyorsunuz, tamam öğretmenim der giderdim sınıfa.
Yazmayı ve okumayı çok seviyorum, hiç sıkılmadan saatlerce bir şeyler yazabilir aynı şekilde saatlerce kitap okuyabilirim. Bu alışkanlığı da ailemden aldım sonsuz şükranlarımı sunarım o yüzden, okumak için her zaman zamanım vardır zamanım yok demem diyemem yazar o kitabı ne zorluklarla yazdıysa bende onu ne zorluk da olursam olayım okumak zorundaymışım gibi hissederim. Kötü eleştiride yapamam asla. Yazı yazarken en çok beyninden geçenler değil de parmaklarının ahengine bayılıyorum. Kısaca ben yazmayı seviyorum ve bu konuda ‘’ F.kafka’yı anmadan da geçemeyeceğim; Daktilonun parmaklarımla vals yapıyormuş kadar ahenkle ses çıkartmasına bayılıyorum. Evren var oluşundan beri, gezegenleri doğurduğundan beri, dünyayı doğurduğundan ve insanları torun edindiğinden beri böyle bir ahengi tutturabildiğinden şüpheliyim, daha da şüphe duyduğum şey bu parmakların tuşlara koşar adım giderken söylediği, yazdığı şeyin tamamen ben olması.
Parmaklarımın beni, benden daha iyi tanıması, parmaklarımın, zihnimden öte ruhumla ve arzularımla çok daha iyi bir ahengi yakalaması (buradan tüm piyanistlere bir selam gönderiyorum. ) asla susmasını istemediğiniz bu gerçek ahenkli müziği yaratan enstrümanlarla yarışabilir parmaklar, fikirlerinizi sabitlemez, içinde yaşayacağınız bir evren inşa eder.
Size ait.
Kendi ahenginizi yakalamış bir şekilde dans edebileceğiniz ve sonsuza kadar ‘doğa’nın çalabileceği güzel bir müzikalle kaplı cenneti kim istemez ki demiş F Kafka’’ saygıyla anıyorum…
Böylelikle hakkımda kısmına da bir son veriyorum bu blogu açmam da bana destek veren  arkadaşlarıma  teşekkür ederim bana kalsa hala  defterlerde kalmaya devam edecektim. 

                                                                                                         SİNEM KANDEMİR …
Blogger tarafından desteklenmektedir.
 

Sirius... Copyright © 2011 -- Template created by O Pregador -- Powered by Blogger